23 Şubat 2013 Cumartesi

2. Yılımız Kutlu Olsun MinozTurkey Ailem ♥


Koskoca 2 yıl geçti. MinozTurkey'de ilk görev aldığım zamanı hatırlıyorum da nasıl da heyecanlıydım yapacağım katkılar için..Birikti bu katkılar, önce küçücük bir aileydik daha sonra projelerle, bağışlarla, birbirimize olan bağlılığımız ve duyduğumuz güven ile kocaman bir aile olduk.. Kolay değildi işimiz, böylesine bir harikalığı güzelce tanıtma görevini üstlenmiştik ve elimizden geleni yapmalıydık. Prensimize biz buradayız, 'MinozTurkey' burada diyebilmek için birbirinden büyük projeler gerçekleştirdik. O'nu haberdar ettik, hatta Facebook'ta kapak fotoğrafında yer aldık..

Öylesine gurur verici şeyler ki bunlar. Sizden kilometrelerce uzakta olan, Asya'nın parlayan yıldızı, ulaşılması 'imkansız' gözüken bir adamın bizden haberi vardı artık. 

Önce doğum gününü yaklaşıyordu bu güzeller güzeli gülen adamın, ne yapılabilir diye düşünüldü? Elbette tıpkı kendisi gibi eşsiz olmalıydı yapılan şey de. Karar verildi, ülkenin her yanına Korece metin dağıtılacaktı. Katılmak isteyenler ise bunları söyleyip, videolarını atacaklardı. En sonunda muhteşem bir eser çıktı ortaya. Alnımız akı ile çıkmıştık bu işin içinden. Minho'nun şirketi ise tek bir yorum getirdi bu projemize, 'Aşk bu olsa gerek.' İŞTE! Artık adımız geçiyordu, 'Minozların bulunduğu ülkeler' listesinde.

O zamanlardan aklımıza koymuştuk, Boys Over Flowers yayınlanmalıydı ülkemizde. TRT'ye yapacağımız istekte, cevap alana kadar devam etmeye karar verdik. Her hafta düzenli olarak trendler düzenledik. Ve bu yolda tek sözümüz ' Vazgeçen kimse asla zafer elde edemez diyen adamın 'Pes edecek olsaydık asla başlamazdık' destekçileriyiz' oldu.

Daha sonra yılbaşı için toplantılar düzenledik, fotoğraflar çekindik, birbirinden güzel  hediyeler yolladık. Minho'nun şirketi ise yine cevap verdi : 'Sizi biliyoruz ve çabalarınızın farkındayız.' dedi. Şu cümle bile günlerce tebessümle gezmemiz için bir sebepti. Başarıyorduk, ona ulaşma yolunda yavaş yavaş ilerliyorduk..

CityHunter ile kariyerinin zirvesine oturan bu eşsiz adam, sosyal paylaşım sitelerinde, özel cevap almak hep çok zor olmuştu. Kariyerine çok önem veren Minho'yu, 6. yılında şaşırtmaya kararlıydık. Öyle bir şaşırttık ki 'MinozTurkey'i biliyorum' dercesine, facebook kapak fotoğrafında yer aldık. Bu dönüm noktamızdı. Sevinçten nutkumuz tutulmuştu. Benim 6.yılı için hazırladığım fotoğrafım da vardı orda kkk Allah'ım günlerce uyuyamama sebepti kk

Daha sonra yine doğum günü için bir photobook hazırlamaya karar verdik. Yanında bir de bileklik. Çünkü manevi hediyeler daha önemliydi O'nun için. Ve sonradan öyle bir fotoğraf geldi ki 'sevinçten ölme'nin eşiğine çoktan gelmiştik. Minho ssh ellerinde bizim photobook'umuzu tutuyordu. Kurban olduğum, almış bakıyordu bizim hediyemize. Daha sonra yeni dizisinin basın toplantısı için gönderdiğimiz pirinç çelengimizde, sağ salim ulaşmıştı yerine. 'Türkiye burada' dercesine duruyordu basın toplantısında.. Haber olmuştuk. Teşekkürler almıştık..

Ve güldüğü zaman kalbimin sıkışmasına sebep olan adamın dizisi artık ekranlarımızda yer alacaktı. BOYSOVERFLOWERS geliyordu. Öylesine mutluyduk ki. Çünkü daha önce dizisinin yayınlandığı bir ülke için video çekip göndermişti. Bu olaydan da haberi vardı elbet. Bir basın toplantısında, 'Türkiye'de dizimin yayınlandığını çok iyi biliyorum.' dedi. Ve mutluluğa boğdu bizi..

TEŞEKKÜRLER DEV YÜREK!

Çok çok güzel zamanlar geçirdim bu ailede. Adminlerin admini Şule ablam ile 'Minho geldiğinde ekipçe toplanırız bir evde. İyice tanışır, kaynaşırız.' konularını konuştuğumuz gün bile yerinden çıkacaktı kalbim.. Hep bu ailede olalım, hep destek olalım birbirmize. 2. yılın kutlu olsun ailem..Hep birlikte nice yıllara..

27 Ocak 2013 Pazar

VE SON~

Tam 1 sene önce 2 Martta başlamıştı dev gösteri. Yüreklerini ortaya koyan 5 melek ve başladıkları işi başarıyla sonlandıran 5 güçlü bilek.
Türkiye'ye gelmeleri için en içten dua ettiğimiz günler geride kaldı ve koskoca ALIVE TOUR bitti.Bir garip veda bu, içim buruk, ruhum üzgün, gözlerim dolu dolu, yüreğim ise gururla dolu..
Tıpkı dünyanın en önemli şeyini beklediğin yola saaylerce boş boş bakakalmak gibi can atıcı, bu dev gösteri içinde onları görememek. Ama yürekler sağlam, kulakların pası silindi, gözler bayram etti.
Hem bizzat o olağanüstü atmosfere girenlerden dinlendi 5 meleğimin inanılmaz gücü hem videolardan izlendi insanüstü güçleri. O kadar dayanamadı ki yüreğim bazen, sonraya erteledim, fotoğrafları, gelen videoları, haberleri..
O atmosferi anlatmaya çalışanların cümleleri yarım kaldı, nefesleri kesildi ve sadece bir cümle fısıldayabildiler geçip giden ü mükemmel saatlerin ardından 'BIGBANG ANLATILMAZ YAŞANIR!'. Çok zorlandılar, çok eğlendiler ve bütün kötü günleri kesin olarak geride bıraktırlar.
GüneyKore'de başladılar, 12 ülke gezdiler, 24 şehir..48 birbirinden harika konser verdiler ve tekrar Kore'de sonlandırdılar bu muhteşem gösteriyi. Onları sevenlerden güç aldıklarını söyleyen 5 mükemmel yürek, harika ezgilerini durmadan, dünyanın çoğu yerinde dillendirdiler.
Hüzünlerini söylemiyorlardı artık..Ve dediler ki 'WE'RE STILL ALIVE!'
Ve şimdi ise GURUR DUYUYORUM onlarla yine. Her yiğidin hakkı değil yaptıkları. En yiğit olan 5 canımıniçi ancak yapabilirdi böyle bir şeyi. 
Ve şüphesiz ki 'ONLAR' en en iyiler!
Gurur duyuyorum yeniden ve sonsuza kadar böyle olacak. 
BIGBANG'IM benim iyi ki aynı çağda yaşıyoruz. Ne mutlu bana..
Teşekkürler DAESUNG, T.O.P, TAEYANG, G-DRAGON, SEUNGRI!
MÜKEMMEL BİR İŞ ÇIKARDINIZ!
TEŞEKKÜRLER BİTMEYEN ENERJİNİZİ KİLOMETRELERCE ÖTELERDEKİ KALPLERE AKTARABİLDİĞİNİZ İÇİN!

Koskoca tur geçti ve ben size hala hasretim. Bitecek bu hasret ama az kaldı.


25 Ocak 2013 Cuma

G Dragon 'BIGBANG Dünya Turu Hikayesi'ni Anlatıyor~


Merhaba ben BIGBANG'ten Jiyong! ^^
Biraz geç oldu ama mutlu yıllar & umarım herkes iyidir.
İlk önce, BIGBANG'ın 2012 Dünya Turu, Kore'de kalan birkaç konser ile başarıyla tamamlandı. Tabii ki de fanlarımıza ve çalışanlarımıza çok minnettarız. Alkış alkış alkış!! Emekleriniz için teşekkürler!! Kore'deki konserde daha iyisini yapmak ümidiyle!! ^^

Şimdi ~ Eğlenceli bölümleri paylaşabilir miyim? Düşünüyordum da, bana göre, Dünya Turu bir plandan ziyade seyahat gibiydi. Bu yüzden geriye baktığımda, her şey aklımda eğlenceli bir anı olarak yer edindi. Onların arasından size birkaç özel bir şey anlatacağım.~ Kısa ama etkileyici. Bu yüzden hazır olun!


Aklıma gelen ilk şey, Dara noona ile Filipinler'deyken beraber oluşumdu. 2NE1'dan Dara konserimizi izlemeye gelmişti. (Nuna, Teşekkürler!!^^)
Dara Filipinler'de deneyimli olduğundan, üyeler ve ben ondan inatla bizi güzel yerlere götürmesini istedik. Sonunda, Dara nuna iyi bir lokanta bildiğini söyledi ve orada yemek yemeyi önerdi. Hayatımızda ilk olduğu için, hepimiz dışarda yemeye karar verdik! Menajerler, görevliler ve güvenlikler bile..Filipinler'de ilk kez dışarda yiyeceğimizdden, hepimiz heyecanlıydık, süslendik ve nuna ile birlikte ayrıldık. İlk önce heyecanlıydık ve manzara eşliğinde sohbet ediyorduk. Dara nuna kenar mahallelere gidebileceğimizi söylemişti ama çok uzağa gidiyorduk. Sonra insanlar uyuklamaya  ve hava kararmaya başladı. (Sonradan öğrendim ki Dara nuna çok endişeliymiş. Farklı arabalarda olduğumuz için bilmiyordum.) 2 saat süren yolculuktan sonra, harika bir manzara ve güzel bir günbatımı ile yemeğin tadını çıkarabileceğimiz açık hava bir lokantaya geldik.  AMA çok geçe kalmışık bu yüzden hava çoktan kararmıştı. Karanlıkta yemek zorunda kaldık. PPA RA BAM! ~ (Dara versiyon)


Ama ünlü bir lokanta olduğundan, Dara'nın önerdiği yemeği yedik ve çok anlamlı vakit geçirdik, sohbet ettik. (Burası uzun bira şişesi ile fotoğraf çekindiğim yer biliyorsunuz değil mi??) Bir şaşırtıcı gerçeği de ta yemeğimizi bitirmek üzereyken öğrendik. Hotelimize 5 dakika uzaklıkta da aynı lokantadan varmış. Ama iyi insanlarla, eğlenceli sohbetlerden ve güzel yemeklerden pişman olmayacağım KEŞKE..İki saat yol gitmek zorunda kalmasaydık. ^^ Dara nuna!! Güzel bir anı bıraktığın için teşekkür ederim!! ^^


Herhangi özel olay yok ama şovdan sonra birkaç günlüğüne Londra'ya yaptığım yolculuğu hatırlıyorum. Londra'da dolaşırken, birçok şey gördüm ve öğrendim, beni farkeden birsürü fan ile tanıştım. Resmi bir plan değildi bu yüzden seyahat için hazırlıklı değildim & birçok problemle karşılaştım ama hepsi güzel birer anı olarak kaldılar.



Çok aceledi davranıyoruz bu yüzden bu tür anılarımız yok ve yeni yerler görmek, yemek yemek, personellerle konuşmak güzeldi. Çok uzun süre kalamadım ama eğer şansım olursa, Londra'ya tekrar gitmeyi planlıyorum. ^^

Biz, BIGBANG, yemek yemekten zevk alıyoruz. Her zaman, her ülkenin özel yemeğini yeriz. Singapur'da her yemekte yengeç yedik ve neredeyse hasta oluyordum. Hahaha^^ (Ama tekrar yiyeceğim!!!)

Ama unutamadığımız yer bir Kore Lokantası~! Kore'de değilken daha çok Kore yemeği yedik. En az iki Kore yemeği yedik. Başka ülkelerdeki Kore lokantalarının tadı, Kore'deki lokantalardan daha iyiydi bu yüzden sık sık eğlendim!! ^^

Konserden önce, karnımızı sürekli garnitürlerle, Kimchi'lerle, tüm yol boyunca bizimle olan Koreli şeflerin Kore yemekleri ile doyururuz. Bizim şovumuza odaklanmamıza yardımcı olmak için en ufak her şeyle ilgilenen personellerimize tekrardan teşekkürler!! ^^ Ah!! Bu konser sahnesi hakkında. Bir defa şov başlar, sahne öyle bir olur ki savaş alanı gibi ~ Giyinmek, saçlarımızı düzeltmek ve birkaç dakika içinde makyajımızı yapıp, hiçbir şey olmamış gibi sahnede olmak zorundayız. Bir sürü görevli bunun için çalışıyor. Tüm bu kaosta, ben tek şey yaparım. Bu.. SEUNGRI'NIN SOLO SAHNESİNİ GÖZETLEMEK!!


Youngbae ve Daesung'ın hazır olmamalarına rağmen, giyinme odasından Seungri'yi izlemek için çıkmaları çok eğlenceli. ^^

Seungri bize göre hala küçük kardeş & yaptığı her şey çok tatlı bu yüzden solo sahnesini gözetlemek bir plan haline geldi. Havalı olmak için belirir ama küçük bir şirin gibi görünmüyor mu? (Seungri fanları~ Yanlış anlamayın! Seungri bize göre herzaman havalı!!^^)

Performansları tamamladığımızda, toplanır ve o gün hakkında konuşuruz. Sadece bildiğimiz eğlenceli hikayeler hakkında...Erkek olmamıza rağmen, bir araya geldiğimizde sonsuza kadar konuşuruz!! ^^

Herzaman birlikte yolculuk edeceğimizi söyleriz ama bunu hiç gerçekleştirememiştik. Bu tur boyunca, birlikte seyahat edebildik. Bu yüzden, bu tur benim için çok özeldi. Hotelden dışarıya çıkamadığımız için, odalarımızda ya da havuzda takılırız. Bu tur haricinde sololarla ve deniz aşırı planlarla meşguldük. Üyelerimle ailemden daha yakın oldum.



Güzel insanlarla, güzel yemeklerle, güzel yerlere gitme ve güzel hikayeler hakkında konuşma..Bu turdan öğrendiğim tek şey. Ve tur sayesinde, şimdi en mutlu insanım diyebilirim!! ^^ Jiyong'un hikayesinin sonu!! ^^

Herkes hoşça kalın!! Seul Konseri'nde görüşmek üzere!!

17 Aralık 2012 Pazartesi

Peri Masalı Benim Hayatım :)



Yazımı okumadan önce müziği başlatın. :)
Bu yazıya eğer başladıysam artık son noktaya geldim galiba. Lütfen abarttığımı düşünmeden benim de hislerimi anlayarak okuyun yazdıklarımı. Çünkü ellerim değil kalbim yazıyor bunları aslında. En samimi hislerim konuşuyor. 17 yaşındayım aslında 18 oldum sayılır. Yıllar öncesine kadardı ki  hiçbir şeye çok bağlanmamıştım. Benim için her zaman bir Galatasaray olmuştu hayatımda. Hiç çok sevdiğim arkadaşlarım da olmamıştı çünkü babamın mesleği gereği sürekli ordan oraya gezip durmuştuk. Bana birilerini sevme hakkı bile verilmedi çoğu zaman, arkadaşlarımı bile annem belirlerdi küçükken. Ne kadar ona karşı gelsem de, eğer arkadaş olmaya çalıştığım bir insanı sevmezse eve gelmemesini söylerdi. İşte böyle bir anne ile büyüdüm belli bir yaşa kadar :D Önce Yozgat'ta başladım hayatıma, daha sonra Kayseri ve Van derken en son durak yerim Bursa'ya geldim. Tam 8 sene oldu burdayım. İlkokulda hep sınıf başkanı olurdum. Hep çalışkanların başını çekerdim. Hep başarıların en başında benim adım yazardı. Hep bir akımın öncüsü ben olurdum. Herkes benden görürdü ve hoşuna gider, başlardı bir şeylere. Lisanslı masa tenisi oyuncusuydum, okuluma il 4.lüğü getirmiştim zamanında. Bilgi yarışması olurdu öğretmenlerin en çok güvendiği insan olurdum. Kimse için ağlamaz ve kimseye boyun eğmezdim. Babamın deyimiyle 'ona bile karşı gelip, onun bastığı yere basmayıp' Galatasaray'ı seçmiştim. Bir nevi onun gittiği yoldan gitmemiştim. 6 yaşındayken bana para verip Fenerbahçe'li yapmaya çalıştığı zamanlarda bile vazgeçmemiştim bu sevdadan. 5 çocuk küçükken tuttuğum takımdan vazgeçmem için sıkıştırdığında bile yolumdaydım. Dayak bile yemiştim. O zaman ailemin anlaması gerekirdi ki 'bir şeyi birkere sevince, sonunda olursa olsun, sonsuza kadar peşini bırakmıyorum.' 

Çok sorunlu bir çocukluk geçirmedim. Hatta 0 sorundu. Babasının hiçbir zaman en değer verdiği kızı olamadım ama mutlu bir ailede büyüdüm hep. Beni çok seven akrabalarım hep oldu hayatımda. Ailenin en büyük iki çiftinin, en büyük çocuklarıyım. Kime sorulsa 'Gül bambaşka bizim için.' der dururlar. Çevremde gülen, güldüren, seven, sevilen bir insan oldum hep. En azından öyle söylenir. Hiçbir zaman yaşıtlarım gibi İngilizce şarkı dinlemedim. Hiçbir ünlünün peşinden koşmadım, ağlayıp zırlamadım. Hiç erkek arkadaşım olmadı. Hiçbir erkeği çok sevmedim. Babamla bir erkek gibi oturur maçları izlerdim. Hatta hakem olmayı düşündüğüm zamanlar bile olmuştu. Babam da o kadar benimsemişti ki beni 'Gül gel maç başlıyor' diye seslenirdi, canı tek izlemek istemediğinde. Pozisyonları tartışırdık. Çoğu zaman anlaşamazdık ama ortak noktalarımız da vardı elbet. Futbol!


Ama birgün hayatın benim için asıl anlamını kavramama sebep olan, bana büyülü kapıları ardına kadar açan, uğruna yaşadığım bir hayali oluşturacak olan bir şey oldu. KORE girdi hayatıma! Bambaşka sevdim. Bir zamanlar en yakınım olan ama şu an konuşmadığım bir arkadaşımın arkadaşı My Girl izliyordu. Ve ben de izlemeye başladım. Hayatımda attığım en en güzel adım. My Girl izlemeye başladım ve tüm anlayışım değişti. Hayatımın anlamı değişti. Uğruna yaşadığım kocaman bir hedef olmuştu benim için kocaman. Artık gözlerimin çekikliği belirtildiğinde daha harika bir duygu hissetmeye başladım, aşk kavramım değişti, Beyaz Atlı Prensi değil 'Beyaz Atlı Koreli'mi beklemeye başladım, dizilerin mükemmel müziklerinin olabileceğini, sözlerini anlamasanda şarkıların kalbinin sözcüklerini dile getirebileceğini öğrendim, Ankara'dan başka bir başkent daha öğrenmiştim artık, kalbim farklı şeyler için çarpıyordu, arkadaşlık, dostluk kavramım değişti, 'sadece insanlara değer verilir bu hayatta' genellemesini yıktı beynim ve ruhumu bambaşka bir sevgi ele geçirdi. Ve ben hiç düşünmeden, tereddüt bile etmeden, hayatım boyunca tek çekik olarak Japonları bilen beynimi, yakınlarımı, bedenimi, insanların söyleyeceği şeyleri umursamayarak Korelilerin teslim almasına en içten razı oldum. My Girl izlemeye ilk başladığımda çok garip gelmişti o dünya bana. Tatlı mı tatlı insanlar ama çekiklerdi. Doğru düzgün Türk dizileri izlemeyen ben adeta kendimden geçmiştim. My Girl izledim ağladım, izledikçe büyülendim, dökülen gözyaşlarımı kazağımla silmekten yüzüm yara oldu. Okulda önderliğimde aldı yürüdü Kore havası. Beni susturabilene aşk olsundu! Öyle bir konuşuyordum ki zorla izlediğim dizileri anlatır, insanların beni dinlemesini sağlardım. Çevremdeki hiç kimsenin dizileri final yapmasına izin vermedim. Hep ilk ben anlattım. Hergün başka heyecanla, sevinçle, 'Kore haberleriyle' koştum onlara. Anlatırken heyecandan bayılacak gibi olduğum zamanlar hiç peşimi bırakmadı. Çoğu insan 'Ben Kore'yi değil, senin Kore'yi anlatırken ki heyecanını seviyorum' demeye başladı. Yine yeni bir akımın öncüsü olmuştum. Ve Kore benim için sadece bir ülke olmadı canım ülkemin kardeşi, bir ülkeden öteydi. Kardeşti, candı, ciğerdi..

Kafamı yastığa koyduğumda 'Kore için ne yapabilirim? Hayallerim için ne?' diyerek ağladığım zamanları çok hatırlıyorum. Güçsüzlüğün değil, bazen içindekileri dışa vurmanın en güzel yolu ağlamak. Ve ben çoktan sitelere üye olmuş ve kendime arkadaşlar, genellikle ablalar edinmeye başlamıştım. Haberler çevirmeye başladım, diziler çevirdim. Öylesine büyülü bir dünyaydı ki, kendime geldim. Hayata bakış açım değişti, üzülmeyi bıraktım, hep güldüm. Çevremde değmeyen insanlar teker teker değerini yitirdiler benim için.Hiçbir zaman eskisi kadar umursamadım onları, umursuyormuş gibi göründüm. 'İnternette tanıştıklarından sana dost olmaz' tabusunu yıkmak benim için de çok geç olmadı tabii ki. MÜKEMMEL İNSANLAR TANIDIM SOSYAL ORTAMDA! Çoğu örnek oldu bana. İnsanlar ile aram açıldı. Hiçbir zaman sevgi duyun demediğim kişiler 'insanca' saygı duymayı bile beceremediler çünkü. Annem ve babam bana 'hayallerim ve amacım olduğu için' daha farklı gözle bakmaya başladılar. Bir birey olduğumu hissettim. Kore bana hayattan zevk almayı öğretti. Araştırmayı öğretti. Araştırdım, oturdum 'Kore ile nerelere dayanıyor dostluğumuz acaba?' diye düşünmeye başladım. İnternet rehberim oldu. Körü körüne bağlanmak istemedim. Kore Savaşı'nı araştırdım. Araştırdıkça kendi ülkemin, o güzel yüreklerine birkez daha hayran kalırken, kardeş ülke olarak benimsenen Kore için yaptıklarımızı okumak birkez daha kabarttı göğsümü.. 'Brother Country' diye anılmak daha da bir anlam kazandı benim için.. Bir şeye bağlanacaktım ben bunu seçtim.

Gün geldi bu böyle olmaz Koreli bir arkadaş edinmeliyim dedim ve şu an abartısız 200ü geçik Koreli arkadaşım var. Ve çoğunu yanımdaki çoğu insandan daha çok seviyorum. En başında mektup arkadaşlığı sitelerine bakarken, Koreli birilerini bulup mesaj attım. İlk Koreli arkadaşım bana mektup göndereceğini söylediğinde sevinçten havalara uçmuştum!! Anneme söyledim. Uyardım. Mektubum gelecek dedim. Ağzım kulaklarımda beklemeye başladım. Bu zamana kadar mektubun 'm'sini bilmeyen ben, gün geçtikçe heyecanımı 5e 10a katlayan ve bazen de 'seni kandırdı kız' diyen aile ile başa çıktım. Yaz tatili zamanı olduğu için geziyordum! Günlerden birgün evde değildim ve annem aradı. 'Gül gözün aydın Kore'nden mektubun geldi!!' dedi. O cümleyi duyduğumda verdiğim tepkiyi anlatamam. Çığlığı bastım. Eve koşmak için çoktan hazırdım ama babam arabasıyla, kahramanlığını yaptı ve beni eve uçurdu. Kapıdan içeri zor girdim. 'Anne mektubumu ver çabuk!!' dedim. Mektubumu elime aldığımda dokunmaya kıyamadım. Ama açılmıştı!! Annem, kardeşim merak edip mektubumu açmışlardı hem de Kore'den ilk gelen ve günlerce beklediğim mektubumu!! Onlar da inanamamışlardı belli ki! Annem 'önemli olan içindekiler değil mi güzel kızım? Hadi keyfini sür!' sözleri ile ortamı yumuşattı. Önemsemedim. İçimdeki mutluluk baskın çıktı ve mektubumu okumaya başladım. Canım Koreli kardeşim benim ya!! Hala o sevinci dün gibi hatırlıyorum. Birsürü şekerleme göndermişti, arkasına büyük harflerle 'TRY TO COME TRUE YOUR DREAM! KORE IS WAITING FOR YOU' yazmış hayatımın başkenti Seoul'ün kartpostalını ve Kore madeni parasını koymuştu zarfa. Hiç unutmam annem babama, 'İlk defa Gül'ü böyle görüyorum. Çalıştı çabaladı kilometrelerce öteden arkadaş buldu kendine. Eğer böyle kararlıysa ve gerçekten değer veriyorsa onu Kore'ye göndereceğim!' dedi. Kulaklarımla duydum ama duyduğumu çaktırmadım. Şımarmıştım, sevinçliydim, mutluluktan ağlayabilirdim! Direk fotoğraf yükledim sosyal ortama. Herkes 'NERDEN BULDUN KORELİ ARKADAŞ?!' cümleleri kurmaya başladı fotoğrafın altına. İçimden kıskanç Gül çıkıverdi. İnsanların benden gördüğü şeyleri taklit etmesini istemiyordum ama Kore için için bir şeylere öncülük etmek mükemmeldi. Ve bana 'çok şanslısın' diyenlere 'Şanslı değilim çok çabaladım!' cümlesini yapıştırdım. 

Yavaş yavaş çok etkin olmaya başladım. Kültürünü, yemeklerini, ekonomisini, özelliklerini, iklimini, insanlarını, müziklerini, dizilerini her şeyini ama her şeyini araştırmaya başladım! Bilgisayarımda şu anda bile o zamandan kalma metin belgeleri kayıtlı. Ne bileyim efendim birisinin başlığı 'Kore'nin Ekonomisi' 'Kore'nin Gelenekleri', 'Kore Nasıl Bağımsız Oldu?', 'Koreliler', 'Kore'nin İklimi'. Kaptırdım gidiyorum bu diyordu her hareketim. Görevler aldım Kore konusunda. Okulda, sınıfta Kore denilince 'akla ilk gelen isim' oldum! Çevremi etkiledim! Bu acaip mutluluk verici bir şeydi. Girdiğim her ortamda izlediğim dizileri anlatmaya başladım. Dinlediğim müziklerin hissettirdiklerini anlatmaya başladım.

Bir defter aldım. 'Kore'ye gidince bunu yapacağım, şunu yapacağım' cümleleri yazmaya başladım en başından. Seoul'ü, Busan'ı, 63. Bina'yı, Jeju'yu, LotteWorld'ü, Şehitliklerimizi göreceğim dedim öncelikle. YG Binasına koşacağım. Ellerinden öpeceğim o mükemmel adamın. Her ne olursa olsun bir şekilde iletişime geçeceğim onunla. Kore dizileri bambaşka bir dünyaya açılıyor ben de. Her dizi bittikten sonra - güzel sonla bitse bile- kendime gelemiyorum birkaç gün! Baştan baştan izleme fırsatı yaratmaya çalışıyorum. Yeri geldi dizi çevirdiğim zamanlarda oldu. Çevirmekte en az izlemek kadar eğlenceli. Ve yapılan katkı mükemmel. 'Böyle mükemmel bir şey nasıl olur?' sözlerini en çok tekrarladığım andır onları izlerken geçer süre. Hiçbir şarkıcının bu kadar mükemmel oyuncu olabileceğini düşünmemiş, hiçbir oyuncunun da bu kadar güzel şarkı söyleyebileceğini aklıma bile getirmemiştim ta ki bu dünyaya girene kadar. Hayallerimi uğruna kurduğum bir yer oldu orası. 'Kore dizilerindeki gibi bir aşk Allah'ım' en vazgeçilmez duam. Ramen vazgeçilmez yemeğim. Çoğu insanın aksine ben biliyorum ki Kore'de hayat 'dizilerdeki gibi değil.' Ama zaten öyle olduğu için 'Hayallerimin Ülkesi' değil Kore benim için, beni kendime getirdiği için 'Hayallerimin Ülkesi' her nasıl olursa olsun :) Bir evde arkadaşlarla ders çalışmak için sürekli toplanırdık, birgün gittiğimde evin sahibi ablacım duvarda 'En Koreli'nin karşısına adımı yazmıştı. Dedim 'İŞTE BU!' :)



BoysOverFlowers'a gelirsem miladım olarak nitelendirdiğim bir dizi. Aslında dizi de değil. Ondan öte. Bir insan bir diziyi özler mi allah aşkına? Ya da kalbim acıyacak diye defalarca izlemesine rağmen, dizi OST'larından arasıra kaçar mı? İşte Kore sağolsun evet hepsini yapar! İzlediğim ikinci Kore dizisiydi ve günde tam 10 bölüm birden izlemiştim. F4 F4 F4 diye gezinmemi sağlayan, elimde telefon herkese fotoğraflarını gösterdiğim, diziyi anlattığım, çoğu kişinin beğenmemesine rağmen Goo Hye Sun gibi bir güzelliğimin olması için dua etmeme neden bu dizi! Şarkıları bu kadar mı güzel olur bir dizinin? Bu kadar mı harika olur! Neden mi miladım bu dizi? Çünkü dedim ya erkek gibi büyüyen ben hayatıma hiçbir erkeği kabul etmemiştim.Zaten futbol izleyip, futbol konuşan bir kızdan ne beklersiniz ki. :D Ulan başkalarının sevgilileri için hızla çarpan kalbi, benim 'KORE' denilince hızlıca çarpmaya başlıyordu. Böyle kıvırcık saçları, kendini beğenmiş halleri ile bir adam tanıdım. Gu Jun Pyo diye çağrılıyordu. F4'ün lideriydi. Harika bir oyuncuydu. Direk araştırmaya başladım. Araştırdıkça sevdim. Ne yani illa ki yanımdaki birilerini mi çok sevmeliydim? Uzaktaki birileri mükemmel olamaz mıydı? Gerek kişiliği olsun, gerek annesine duyduğu sevgi olsun, gerek insanlara gösterdiği saygı olsun. Her şeyiyle büyülemişti beni. LEEMINHO! Aigo kalbim şu iki kelimeyi yazarken bile hızla çarptı. :D O adam için geceleri ağladığım zamanları çok iyi biliyorum. İçime sığmıyordu sevgim. Lise de bile hep popüler olan ve en büyük hayalinin annesine bir ev almak olduğunu öğrendiğim adam benim için 'ilk göz ağrısı' olarak nitelendirildi. VE ÖMÜR BOYU VAZGEÇMEMEK ÜZERE SAHİPLENİLDİ!!!! Gerek o güzel yüzü, o güzel sesi, o güzel karakteri, o güzel dişleri, o güzel gülümsemesi olsun, gerek mükemmel oyunculuğu olsun. Ondan etkilenmemek mümkün mü? Yeri geldi kenimden kıskandım balımı. Çok çok kıskandım. MinozTurkey'de kaçmadı benden tabii ki. Direk etkin olmaya başladım. Yeri geldi harçlığımdan artırdım onun etkinliği için katkıda bulundum, yeri geldi aç kaldım ama yine de elimden geleni yaptım onun için. Abartı mı geldi çok fazla? Ben zaten sevgisini en abartılarda yaşayan bir insanım. Ve bir ablam bana demişti ki 'Sevgini çok yoğun yaşıyorsun. Yıpranacaksın!' Yıpranmadım şükür. İnşallah da yıpranmam. İlk zamanlarda adını bilmeden F4'ün lideri olarak tanıdığım adamı, yönetici ekibinde bulunduğum MinozTurkey olarak Türkiye'ye getirmeye çalışıyoruz. Onunla aynı ülkede nefes alacak olma düşüncesi bile beni öldürebilir! Ve onun burda fan meeting düzenleyeceğinde tüm ekip arkadaşlarımla aynı evda kalma hayalini kurup duruyorum. İstiyorum ki o bana gelsin önce! Önce burda bir aynı ülkede nefes alalım. Zaten Kore'ye gidip onun dizi setini bulacağım ve evinin karşısında uzun uzun bekleyeceğim. Yemin ederim ki 'BİRGÜN ONDAN İMZA ALIP, ONU NE KADAR SEVDİĞİMİ SÖYLEYECEĞİM!' 'MINHO SSH FIGHTING!' diyeceğim!



Dedim ya hayatım boyunca hep Türkçe müzik dinledim. İngilizce şarkı bile dinlemezdim. Kore ile tanışınca çok farklı şeyler olduğunu herkes biliyor. K-Pop dinlemeye başladım. Neler söylüyorlardı anlamıyordum ama kalbime dokunuyorlardı. BIGBANG diye bir grup adı duymuştum. O zamanlar gerçekten bir 'Kore grubu' idi onlar benim için. Müziklerini telefonumdaydı ve birgün annem ile babam çok şiddetli tartışıyorlardı. Odaya geçtim, elimden gelen tek şey kulaklığımı takıp K-Pop dinlemekti! Kulaklığı taktım. 'Haru Haru'yu açtım. Hem ağlıyor hem de 5 insanın sesine yeniden yeniden aşık oluyordum. 5 mükemmel insan ile yolculuğum tam olarak böyle başladı. Programlarını izlemeye başladım, hayatlarını araştırmaya başladım. En sıfırdan okudum her şeylerini. En dipten attım temelimi. Söyledikleri her şeyi yazdım aklımın bir kenarına. Gün geçtikçe daha da bağladım. Onların büyülü dünyalarına çıktığım yolculuk aklımı başımdan almıştı. Her şey bana az geldi onlara bağlandım. BIGBANG gerçekten bambaşka bir şey hayatım için. 5'i ayrı ayrı yön oldu benim için.Sadece birleştiklerinde parlayabilen BIGBANG'm bu dünyanın bitip, insan ötesi varlıkların, kalplerin, yüreklerin başladığı yer benim için. Şu an bile 'Sevgimi nasıl anlatsam, Allah'ım hangi kelimeyi kullansam tam olarak ifade edebilirim?' diye düşünüyorsam demektir ki ne kadar sevdiğimi 'benim bile beynim almıyor!' 5 insan düşünün, onlardan yaşça küçüksünüz, onlar doğduğunda siz hayatta yoksunuz. Daha sonra büyüyorsunuz ve onları tanıyorsunuz. 'ŞÜKÜRLER OLSUN ALLAHIM BENİ ONLAR İLE AYNI ÇAĞDA DÜNYAYA GÖNDERDİĞİN İÇİN' duaları ediyorsunuz. 5 MELEK var hepsinden küçüğüm, onlar doğduklarına ben hayatta bile değildim. Daha sonra büyüdüm, onları tanıdım. Ve 'ŞÜKÜRLER OLSUN ALLAH'IM BENİ BIGBANG'M İLE AYNI ÇAĞDA DÜNYAYA GÖNDERDİĞİN İÇİN!' Onlar benim gökyüzünde olmayan ama parlayan 5 YILDIZIM. İçinde hiçbir şeyi tutamayan ben ilk bulduğuma onları anlattım. Onlar için 'deli damgası' yedim. Saatlerce bilgisayar başında klibin gelmesini, albümün gelmesini bekledim! Klibi bir kere fazla izlemek için derse geç kaldım. Ve hocamın 'Artık Gül'ü anlayışla karşılıyoruz.' sözüyle karşı karşıya kaldım. Mutsuz kalktığım güne, onlar ile anlam buldum. Onlar ile gece yarılarına kadar kahkahalarım susmadı. Onlar için çoğu arkadaştan çok rahat vazgeçerim. Çok rahat fedakarlıklar yaparım! Neden mi? Beni çoğusunun edemediği kadar mutlu ediyorlar ve bana ümit veriyorlar. Bana yaşama sevinci veriyorlar. Yaptığı müziklerle nefesimi kesiyorlar. Benim aklımı başımdan alıyorlar. Yeri geliyorlar tek başıma kaldığımda en sadık dostlarım, en büyük aşklarım oluyorlar. Ve onlar hasta olduklarında benim canım yanıyor. Onlar mutlu olduklarına benim de yüzüm gülüyor. Başarıları ile kendim elde etmiş gibi gurur duyuyor ve en kötü günlerinde onlarla 'sonsuza gideceğime birkez daha' söz veriyorum. BIGSHOW izlemekten kaçıyorum bazen. Gelen fancamları izlemekten kaçıyorum. Neden mi? Kalbim dayanmıyor. Anlatamıyorum ama kalbim dayanmıyor işte siz anlayın. Bir annenin ancak evladıyla gurur duyabileceği kadar gurur duyuyorum onları izlerken ve içime sokasm geliyor, hiç çıkarmamak üzere. Bir arkadaşım yıllığıma 'Bir insan 5 kişiyi nasıl böyle sever ve her şeye rağmen sırf tanınsınlar diye böyle aşkla tanıtabilir, anlatabilir?' yazmıştı. Aslında herkes de biliyor ki ölümüne kıskanıyorum!!! İsterse 3 gün önce onları tanıyan, isterse benim sayemde onları tanıyan birisi olsun. Çok kıskanıyorum onları. Kimse kimsenin ne kadar sevdiğini tabii ki bilemez. Herkesin sevgisi kendi içinde. Ama kıskanıyorum işte. Seven insan kıskanırsa peki benim gibi kafayı yiyen bir manyak ne yapar? Kendimi bu konuda eğitmeye çalışıyorum. Birgün tamamen kurtulacağım bu dertten. :D Bayağı oldu bir defter aldım kendime yazıyorum. O deftere bana yaşattıklarını, ifade ettikleri en güzel kelimeleri yazıyorum ki birgün defterimi onlara teslim ettiğimde dünyanın bir yerinde birilerinin yaşama nedeni olacak kadar sevildiklerini birkez daha bilsinler. İngilizce yazıyorum. Tüm uğraşlarım sonucu azar azar bildiğim Koreceyi de tam sökünce Korece yazacağım elbet!! Eğer ki onlar her saç rengi değiştirdiğinde ben de onlara eşlik edemiyorsam bu düşünmediğimden değil yaşımın henüz 18 olmamasından, aileme bağlı olmamdan kaynaklı. 'Tamam saygı duyuyoruz, anlıyoruz sevgini ama lütfen olgun bir kız gibi davran.' diyorlar.  Eğer sol bileğimde hala -Hint kınası ile- BIGBANG dövmesi yoksa bu ailemden ötürü! Eğer kaçıp konserlere gidemiyorsam, bu yaşımdan ve ailemden ötürü. Ben onların nefesim olmasına izin verdiysem, o 5 MELEK benim nefesim olmayı hiç reddeder mi? Hiçbir şeyi önemsemeyip hayranlarının önünde ağlayan insanlar, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen gülebilenn 5 YILDIZ bu hissettiklerimi hissediyor biliyorum! Mutluluklarının, mutluluğum olduklarını hissettiklerini biliyorum! Gülümseyen meleğim DAESUNG, en iyi liderim G-DRAGON,  en güzel dans eden biriciğimTAEYANG, en şapşal maknaem SEUNGRI, gelmiş geçmiş tanıdığım en karizma adam TOP ismini hayatıma katmama neden olan ailelerine öncelikle olmak üzere, onları bir araya getiren YG Papa'ya sonsuz teşekkür ediyorum. Ne olarak adlandırılırsa adlandırılsın bu yazdıklarım! İçimdekileri anlatabildiğim kadarıyla kusmaktan şeref ve gittiğim her yerde benimle olan BIGBANG rozetimi taşımaktan sonsuz mutluluk duyarım!  Ve bu onlardan geçirdiğim son ayrı senem, onlar nereye ben oraya yaşım müsait olduğunda!! ^^Birgün kocaman bir alana gireceğim, 5 YILDIZIMIN karşısında, ellerim havada hıçkırıklarla canlı canlı 'HARU HARU'yu söyleyeceğim. İşte o gün bana bir şey olursa, dünyanın en mutlu insanı olarak ölmüş olacağıma herkes yürekten inansın!! 





Aslında başlı başına büyülü bir dünya K-Pop dünyası. İçine girince çıkmanız imkansız. Kaliteli müziklerin, kaliteli kliplerin olduğu bir dünya. Müzik endüstrisi bizimkinden çok farklı işliyor. Beğenerek dinlediğim tonlarca grup var. Hoşuma giden herkesi, her şeyi dinliyorum. Birgün başka bir şarkıya takıyorum. Onunla eğleniyorum. Okulda onunla eğleniyoruz. Arkadaşlarıma dinlemeleri için gönderiyorum. K-Pop ilerlemesini bilene mükemmel bir dünya. Tabi çatlak yumurtalar yok mu var. Ama daha çok kaliteli bir endüstri orası. Eğer kulaklığımı takıp Kpop dinleyerek yürüyorsam, küçük dağları bile ben yaratmışım demektir. I'm the best demektir. Kore'nin, müziklerinin, dizilerinin bana hissettirdiklerini seviyorum! Ülke olarak birbirimize benzememizi seviyorum!!

İlk başladığımda 'Güney Kore'ye gidiş' adında bir Kore kumbarası yapmıştım. İyi ki yapmışım. Şimdi hayallerimin başını çekiyor o kumbara. Kore'ye gideceğim günün hayali ile yaşıyorum. BIGSHOW'u en önden izleyeceğim günün hayalini yaşıyorum. Koreli arkadaşlarımla buluşacağım günü bekliyorum. Bir camekanın önünde ramen yiyeceğim günü bekliyorum. Fan meetinglere gideceğim günü bekliyorum. Ellerimle Kore albümleri alacağım günü bekliyorum. Ellerime telefon süsleri, çoraplar, hediyelikler alacağım günü bekliyorum.  Han Nehri'nin kenarında yürüyeceğim, gezilmedik yer bırakmayacağım günü bekliyorum! Hayalini kurduğum şeyleri gerçekleştirmek için yaşıyorum. 'Kore fanı mısın sen de?' sözünden nefret ediyorum. Fanlık çok basit bir şey bence. Bunu kabul etmiyorum.

Her şeyi geçiyorum Kore'nin bana kattığı dostlukları, abilikleri, ablalıkları hiçbir şeye değişmem. Birbirinden harika insanlar tanıdım, birsürü dostum oldu.

Benim Peri Masalı gibi bir hayatım var. Bu dünyada mutsuz olmak yok. Kocaman bir aşk var. Hayaller var. Umutlar var.'Hayal kurarak olmuyor çabalamak lazım' diyen ablalarım olduğundan, boş boş otururken 'Gül kalk hayallerin için ders çalış!!! Kore'ye gideceksin!!' diyen bir iç sesim var. Ve bana destek olan ailem başta olmak üzere, arkadaşlarım, kardeşlerim, ablalarım var onlara sonsuz teşekkürler!! 

Hayallerim asla hayal olarak kalmayacak! 

Elim yoruldu, yazamadım artık. Başka zaman devamını getiririm inşallah!! ^^ 

11 Aralık 2012 Salı

12.12.12 VI!

BIGBANG'ın en şapşal çocuğu, Maknae denilmeyecek kadar büyüyen en küçüğü, en ispiyoncusu, en güzel dans edeni, en tatlı çocuğu, en olmazsa olmazı, en maskotu, en neşe kaynağı..

Kendi fotoğrafını twitterda paylaşıp 'Çok tatlı' diyebilen alçak gönüllüm ya da kendini beğenmişim ve bu hareketlerin en çok yakıştığı insan, en pot kıranım..
İyi ki doğdun. İyi ki varsın..

Twitter'da 'İyi ki doğdum!!!! Doğum günümü kutlayın!!!!' demen an meselesi şapşal haha :D

Canım sıkkın olduğunda tek yapmam gereken sizi izlemek. Sizi izlemek ve gülümsemek.. Sonsuza kadar canımdan bir parçasınız siz benim..
Doğum günün kutlu olsun küçük Seunghyun!

'Sungri'ye sahip olduğumuz için BIGBANG'ız.' - G-Dragon

SEN;
Sevimli bakışlarınla :D

Şapşallıklarınla :D

En umursamaz olduğun anlarınla :D

Güzel dişlerinle :D

Hayvanseverliğinle :D

Masumluğunla :D

İspiyonculuğunla :D

Oska'lığınla :D

Kahkahalarınla :D

En kendini beğenmiş hallerinle :D

En duygulu hallerinle..
BİZİM SEUNGRI'MİZSİN!




Şapşal :)

İşte böyle böyle tam 5 tane harika bir yüreğe sahibiz, BIGBANG'e sahibiz..


İyi ki varsın PANDA!! 

1 Aralık 2012 Cumartesi

Çiçek Dörtlüsü Yani Ç4!

Evet efendim! Bu dizinin ekrana gelmesi için gece gündüz demeden, twitterda, maillerle TRT Okul'u topa tutanlar çok daha iyi bilirler değerini. Bu diziyi ekranlarda izlemek için neler neler neler yaptık. Başta TRT Okul olmak üzere, etkinliklerde yardımcı olan herkese teşekkürler!

Evet efendim BOF başladığı zaman heyecandan öleceğim sandım. Çünkü gerçekten -belki abartı bile gelebilir ama- 10u geçik izlediğim bir dizidir. İlk izlemeye başladığımda çok kötü zamanlar geçiriyordum ve kendime gelmiştim. Günde tam 10 bölüm birden izlemiştim. İşte bu yüzden miladım! Önce kızlara bir mesaj attım. Ama o kadar dalmışım ki mesajlar yoldayken, saat çoktan 22:15 olmuştu bile. :D Sonra ailecek oturduk izlemeye. Sanki görücüye çıkan kızın annesi ya da ablası gibi bir gururlanma bir heyecan vardı içimde. Babaanneme bile haber verdim, başının etini yedim izleyeceksin diye! :D

Genel olarak 'dublaj olmamış', 'kulağa kötü geliyor' yorumları vardı ama bir de şöyle düşünelim ki, dublaj sadece bize, yani diziyi daha önce altyazılı izleyenlere hoş gelmedi sadece. Ve bir de gençlik dizisiydi ki dublaj için mükemmeli aramak çok imkansız olurdu. Hele ki Boys Over Flowers gibi bir dizi için..

Daha sonra yıllar yılı, adını dilimden uzun süre düşüremediğim F4 gitmiş yerine Ç4 gelmişti. Sebebi ise 'Çiçek Dörtlüsü' hitabı idi. Ve sonra duymaya alışkın olduğumuz, ' Gu Jun Pyo' gitmiş, 'Jun Pyo Gu' gelmişti! İşte bu işin sorumlusu kim biliyor musunuz? Dizinin adının 'Yaban Çiçeği' olmasını öneren adam. Bahse girerim ki öyle. :D Gitmiş araştırmış ve galiba şunu öğrenmiş, 'Kore'de soy isimleri en önce söylenir.' :D Daha sonra bize ters düşeceğini düşünüp bunu değiştirmiş anlaşılan. :D

Önce bir ekrana kilitlendim. Hele Gu Jun Pyo'nun helikopterle inişi yok mu?! O ayağını yere koyuşu yok mu?! :D Ah ah derim başka bir şey demem. :D  Daha sonra izlediğim günden beri, benim de okulumda da birgün olacaklarına inandığım 'F4'ün geliyor olduğu haberi yayıldı. :D Herkes koşuşturdu. İlk izlediğimde yaşadığım heyecanı yeniden yaşadım. Kim Bum gülünce 'biri şu çocuğu güldürmesin' diye çığlık attım. Ji Hoo'nun sessiz sakin hallerine bayıldım. Won Bin'in abi tavırlarına hasta oldum. Ve Gu Jun Pyo'nun saçlarına, dişlerine, gülüşüne öldüm öldüm dirildim! :D

Minho kapıdan girince nefes alamadım. Kurban olduğumun gülüşü bile yeter be! :D

Birde OST'lar. İlk izleyişimin üstünden ne kadar zaman geçti ama hala ilk günki gibi dinlediğim müzikler onlar. Lucky-Ashily'den tutun, SS501 'I'm Stupid'e kadar yüreğime dokunan müzikler onlar! Çok harikalar.

+13 konusuna gelince...Benim için sorun yoktu. Çünkü ergenler belki dikkate alıp izlememişlerdir. Ama ergenlik yaşta değil başta dostlar :(

Kısacası çok çok güzeldi. Hayatımın en güzel günlerinden birisi dün BIGBANG'Imın MAMA'yı salladığı gündü ve diğeri de BOF'un twitterı, ekranları salladığı gün!

Şimdi gelelim dizi ile ilgili güzel tweetlere!!


NOT : Keşke BIGBANG'ımın da bir şarkısı çıkacak olsaydıı!! 
NOT : Tweetlerini kullandığım herkese teşekkürler!